24 Nisan 2016 Pazar

SANAT SANAT İÇİNDİR

                                      - SANAT SANAT İÇİNDİR -

  Şair ve yazarlar,yazmış oldukları eserlerde kendi anlayışına uygun üslubu ve anlatım tarzını kuullanırlar kimisi yalın,akıcı ve duru iken kimisi de kapalı,içsel,mecazlı anlatımları kullanır kimi realist yaklaşırken kimi romantik bakar olaylara ve ona göre yazar buna sanat anlayışı denir.


   Öneğin, Ömer Seyfettin hikâyelerinin konularını günlük yaşamdan, anılardan ve tarihteki kahramanlık örneklerinden almıştır. Yazarın dili yalın ve anlaşılırdır. Hikâyeleri gücünü, anlattığı çekici olaylardan alır; hikâyeler çoğu zaman beklenmedik biçimde sona erer. Hikâyelerinde gözlem önemlidir, realizmin etkisi görülür. Yazar, karakter bulmada oldukça başarılıdır. Ancak hikâyelerinde psikolojik açıdan bir derinlik yoktur.


                              



  Milli Edebiyat akımından etkilenen sanatçılardan olan Reşat Nuri, eserlerini daha çok Cumhuriyet döneminde yazmıştır. Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı türlerinde eserleri vardır. Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki yaşantıyı birçok romanında başarıyla işlemiştir. Törelerden kaynaklanan inançlar, yanlış Batılılaşma, olumlu ve olumsuz davranış örnekleri eserlerindeki başlıca temalardır. Eserlerinde zekâsının parlaklığını yansıtan esprilere ve mizah öğesine de yer verir. Güçlü bir gözlem yeteneği vardır. Psikolojik tahlillerde ve olayların anlatımında oldukça başarılıdır. Romanlarında yalın, doğal ve anlaşılır bir dil kullanır. Eserlerinde realizmin etkisi vardır. 

20 Nisan 2016 Çarşamba

SANAT VE GÜZELLİK

                                             - SANAT VE GÜZELLİK -                           

  Güzellik göreceli bir kavramdır. Kişiye göre değişir, Antik çağdan bu yana günümüze değin bir çok görüş öne sürülmüştür ve dolayısı ile bir bütünlük oluşturulamamıştır. Güzellik öncelikle sosyal yapı ile ilgilidir. 

  Her toplum için kültürel yapı ve bulunduğu çağ belirleyici olur. Ayrıca aynı ülkede ama başka yörelerde oturanlarda, aynı yörede başka aile yapılarında yetişenler de , aynı ailede ama başka ilgi alanları olanlarda bile farklılaşır. Kültürel yapı içine yemekler, sofra kuralları, eğlenmek, sosyal iletişim gibi bir çok oluşum yer alır dolayısı ile bireysel olarak bile güzellik başkalaşabilir. Sanatta ki yansıması bu nedenle önemlidir.

  Sanatçı eserini sanat için yaparken kendi kültürünü içine katar. Dolayısı ile bir parçası olarak topluma da sunmaktadır. Çocukluğumuzdan beri süregelen sanat sanat için mi yoksa toplum için mi tartışmasının anlamsızlığı ortaya çıkmaktadır. Güzel tümüyle insanların algılama biçimi ile ilgilidir. Bir başkası için çirkin olan anlam ve bütünlük olarak güzel görünebilir. Güzellik sanatın çeşitliliği için de de değişebilir örneğin kavramsal sanatta bir çok kişinin çirkin olarak düşündüğü objeleri sanatçıların içsel algılamaları ile düzenleyip güzel ve anlamlı gösterebildiklerini, güzeli yakalayabildiklerini görürüz. Bu özelliği ile günümüz ressamlarının eserlerine Kavramsal Sanatın çok şey kattığını düşünmekteyim. 





  Estetiğe göre ise güzel herhangi bir bütünün, ayrıntıları ile oluşturduğu uyumdur. Bu durumda sanatta güzeli ararken kalıplaşmış veya benimsenmiş olguları aşarak çirkin olarak algılanan eserleri de güzel yapabiliriz yani çirkinde sanatsal güzellikte olabilir. Sanatçı için önemli olan ise algıladıklarını ve kendisi için güzel olanı sunmasıdır. İzleyici kendi bilgisi, algısı, kültürü doğrultusunda sanat eserini beğenir veya beğenmez. Aslınca sanatçı eserini oluştururken güzel veya çirkin sözcüklerini aklına getirmez çünkü kendi duygularını yansıtır( Beğendirmek için uğraşanlar ise zaten sanat yapamaz, kimlik arayışlarına sanatı alet etmekten öteye geçemezler.) İzleyici ise kendi yapısına göre değerlendirir.

  Dolayısı ile başkalarının beğenisi için sanat yapılmaz. Güzeli ancak izleyici kendi konumuna göre belirler.

9 Nisan 2016 Cumartesi

SÜRREALİZM

                                     - SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK) -
 Gerçeküstücülük anlamına gelen Sürrealizm, Fransa’da ortaya çıkmıştır. Akımın ortaya çıkmasındaki en büyük etken Dadaizm akımıdır. Sürrealizm’in kurucusu André Breton’’dur. Breton, 1924 yılında Sürrealizm’in ilkelerini “ Sürrealizm Manifesto” adı altında hazırlayarak insanlığa sunmuştur. Sigmund Freud’un fikirlerinden etkilenen André Breton bu fikirleri edebiyata sokarak insanı ve toplumu ele almıştır. Bilinçaltının fazlasıyla önemli olduğu Sürrealizm akımında otomatik yazı metodu kullanılmıştır.
  Sürrealistlere göre bilinçaltı; toplum, ahlak, din ve yasa gibi zorunluluk öğeleri ile oluşur. Bilinçaltını oluşturan etkiler ise çeşitli durumlarda ifşa olur. Rüyalar sürrealistlere göre tamamen bilinçaltından meydana gelmektedir. Freud’un psikanaliz fikirlerinden etkilenen gerçeküstücü sanatçılar, bilinçaltını ortaya çıkarmak gibi bir amaç edinmişlerdir. Freud, rüyaların didiklenmesi ile özellikle cinsel rüyaların çokluğunu toplumun bastırılmış hislerine, yasaların varlığına ve dinlerin bu konudaki tavırlarına bağlamaktadır. Sürrealistler de bu gibi rüyaların büyük bir gösterge olduğu ‘psikanaliz’ düşüncesinde hipnotizma büyük bir ortaya çıkarış yöntemidir. Sürrealistler de bu yöntemi belirleyerek ortaya çıkan verileri edebiyata aktarmışlardır.
  Sürrealizm, bu fikirlerinin yanı sıra dil ve üslup özellikleri ile de farklılık yaratmışlardır. Kapalı bir anlatım benimseyen sürrealistler herkes tarafından anlaşılır bir anlatımdan sakınmışlardır. Bunun yanı sıra sürrealistler noktalama işaretlerini de yok sayarak eserlerini kaleme almışlardır. Akılcılığa karşı çıkan sürrealistler içlerinden geldiği gibi yazma yöntemini kullanmışlardır. Bu şekilde aklın egemenliğine girmeden yazar kendisine sınırlar koymadan yazabilecektir. Gerçeküstücülük akımı 20. yüzyılın en önemli ve en etkin akımlarından biridir. Resim ve edebiyatın yanı sıra birçok sanat dalında sürrealist yapıtlar ortaya çıkmıştır Özellikle de ünlü ressam Salvador Dali, dikkat çekici resimleri ile sanata tarihine geçmeyi başarmıştır..

Sürrealist Akımın Temsilcileri:
• -André Breton
 -Luis Aragon
• -Paul Eluard

3 Nisan 2016 Pazar

MÜZİĞİN KİŞİ ÜZERİNDEKİ ÖNEMİ

- MÜZİĞİN KİŞİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ -


  Müzik genel anlamda insanların duygu ve düşüncelerini seslerle anlattıkları sanat dalıdır. İşitilerek algılanır ve insanın ruhuna kulaktan geçer. Müzik ses üzerinde oluştuğu için insan yaratılışından bugüne kadar gelişmektedir ve geliştikçe insanın ruhunu ,varlığını ve düşüncesini geliştirir.
   İnsanoğlu müzikle anne karnında tanışmaya başlar. Çünkü insanın kalp atışları bile düzenli bir ritme bağlıdır. Demek ki müziğin girmediği hiçbir yer yoktur. Müzik duygunun yanında düşünce ve mantık içerir. İnsanın mantığının gelişmesini ve düşüncesinin yüksek boyutlara ulaşmasını sağlar. Bu yüzden müziğin insanla olan bağlantısı iki çeşittir; duygu ve mantık. Müziğin diğer varlıklar gibi bir formu (kuruluşu) vardır. Müzik bir biçimselliğe bağlı olduğu için insan kafasına belli biçimlerle yerleşir ve farklı biçimlerde olduğundan insan bu müzikleri farklı algılar. Örneğin küçük formlu bir şark ile klasik sonat aynı seviyede algılanmaz. Ancak müzik eserinin biçimden başka önemli bir yanı da çeşittir. Çeşitten bahsettiğimiz farklı sesler de, farklı müzik aletlerinde icra olunmasıdır. Çok çeşitli sesleri barındırır içerisinde; doğa sesleri,insan sesleri v.s.Hem insanı rahatlatan hem de insanda gerginlik yaratan bütün sesler vardır. Belli bir forma sahip müzik eseri farklı çeşitlerde insanda farklı etkiler bırakır.
   İnsanoğlu her an müzikle iç içe olduğu için çeşitli davranışlar kazanır. Müzikle dinlenme, müzikle çalışma, müzikle yürüme, müzikle uyuma, müzikle oynama, müzikle kendini gerçekleştirme gibi kapsamlı davranışlar geliştirilir. Müzik, insanı bu dünyadan alır düşler diyarına götürür, orada yaşatır. Bazen gerçeklerden uzaklaştırır bazen de gerçeklerle yaşamayı öğretir. Müzik direk ruhumuzla bağlantı kurduğu için insan üzeride en etkileyici sanat dalıdır. Müziğin ritmine göre ruh halimiz bile değişir; hareketli müzikte sevinçli bir ruh hali, slow bir müzikte ise duygusallaşır insan. Kimi halk müziği, kimi slow, kimi sanat, kimi de rock sever ve dinlediği müzik tarzı insanın ruh halini yansıtır.
              Güzellik insanı çektiğine göre, müzik güzelliktir diyebiliriz. İbadete çağırmada bile bir melodi olduğuna göre biraz düşünmeliyiz, müziğin ne kadar hayatımızı etkilediğini ve hayatımızda yer aldığını eğer ki; etkileyici kısmı olmasaydı “ezan” konuşma sesinde yüksek sesle okunabilirdi. Ezan   bir melodiye bürünerek okunur ve insanı ruhen  etkileyerek ebedi dünyayı düşünmeye sevk eder.
             Müzik, sanatlar içerisinde felsefeye en yakın sanat dalıdır diyebiliriz. Çünkü müzik evrenseldir. Her ülkenin, her yörenin insanı müziği kabul eder.Edebiyat, görsel sanatlar, el sanatları,v.b. sanat dallarında genellikle milli ve yöresel düşünce ağır basmaktadır.Müziğin dili sese bağlı olduğundan daha çabuk yayılan ve sınırsız bir sanattır.Bu nedenle; müzik insan düşüncesini taşıyan en demokratik ve bağımsız bir sanattır.Örneğin;Çin dilini anlamayabiliriz ama müziği bizi etkiler. Farklı dillerde verilen düşünce anlaşılmayabilir, ancak müzikleri sevilmese de müzikle uğraşan kişi o müziği anlayabilir.
   Müzik düşünce taşıdığı için tarihi bilgileri de kendinde barındıran bir olgudur. Bir söz başka bir sözle anlatılabilir fakat müzik öyle değildir;”do” notasından verilen müzik “la” notasıyla anlatılamaz.
   Müzik insanın ruhuna, yüreğine hitap edip dinlendirici bir etkisi olduğu için terapilerde de müzikten yararlanılmaktadır. Müzik bir estetik kavramdır ve insanda estetik duygu ve düşünceyi geliştirir. Daha kibar bir insan olmamızı sağlar, hareketlerimizde daha kontrollü olmamızı, karşıdaki insanı kırmamaya, incitmemeye dikkat etmemizi sağlar, içimizdeki sevgiyi artırır,güzelleştirir,  merhamet duygusu yerleştirir insana.  
   Sıra bana geldiğinde, müzik bana ne kattı diye kendime sorduğum zaman, aldığım cevap şudur; ilk önce dinlediğim değişik tarzdaki müzikleri daha bilinçli bir şekilde anlamamı sağladı, kendimi daha iyi ve daha derinden tanımamı sağladı, duygularımı  ayırt etmemde yardımcı oldu, kendi gözümle kendime daha gerçekçi bakmamı sağladı, daha kararlı olmamı ve hayata daha melodik ve şiirsel bir gözle bakmamı sağladı, müzik yüreğime ve sevgime bambaşka bir güzellik kattı, sevgimi anlamlaştırdı.
   Müziği özetleyecek olursak; müzik güzelliktir ve insan ruhuna güzellik ekler.      

         

13 Mart 2016 Pazar

SANATÇININ RUHU

                                             -SANATÇININ RUHU-

   Sanatçıların genelde çelişkilerle dolu bir kişilikleri vardır. Bazen içine kapanık, bazen aşırı sosyal, bazen depresif bazen hiperaktif. Sanatçı ruhlu insanların bir günü diğer gününü tutmaz. Uçlarda yaşamak deyimi sanki bu insanları tarif etmek için bulunmuştur. Bu uçlar onlara çelişkili bir kişilik kazandırır.

   Sanatçı kednisine öz bir zaman algısı yaratır. Saatlerce oturup düşündüğü sandalyede kaç saattir oradasın diye sorsanız size birkaç dakika oldu diyecektir. Çünkü düşünce hızlarıyla gerçek zaman akışı asla birbirini tutmaz.

   

   Hayal güçlerinin yüksek olması sebebiyle kafaları çok farklı çalışır.Bu kişilerden sizin gördüğünüz şeyi görmesini veya onun gördüğü bir şeyi sizin görmenizi bekleyemezsiniz. Bembeyaz bir fonda bile çok farklı dünyalar yaratabilirler. Bunu anlamaya çalışmak, ona ayak uydurmayı denemek ikiniz için de zaman kaybı olacaktır.

   Zaten farklı çalışan bir beyne, farklı bir zaman algısına sahip bu kişiler aşık olduklarında vücut kimyaları çok daha derinden değişecektir. İrrasyonel davranışlar sergilemesi sizi hiç şaşırtmasın.Farklı bir kod sistemine sahip olabilir böyle kişiler. Siz onun sizi eleştirdiğini düşünürken aslında size sevgisini gösteriyor olabilir. Siz kavga ettiğinizi sanırken o aslında size sizi sevdiğini söylemek istiyor olabilir.

   Nasıl ki bir sanatçı yarattığı eserlerle ölümsüz olmak, unutulmamak arzusundaysa, sanatçı ruhlu kişiler için de bu geçerlidir. Unutulmaktan, ilgi görememekten ve hatta terk edilmekten çok korkarlar. Onu bu korkularından arındırmalısınız.



6 Mart 2016 Pazar

SALVADOR DALİ

                                                           - SALVADOR DALİ -

   Dünyaca ünlü ressam Salvador Dali 11 Mayıs 1904 yılında İspanya'nın Katalonya köyünde dünyaya geldi.Kendisine 3 yıl önce ölen erkek kardeşi Salvador ile aynı ismi verdiler. Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle meşhur olmuştur.Dali'nin en iyi bilinen eseri Belleğin Azmini 1931 yılında bitirmiştir.

   Salvador Dali ressamlığın yanı sıra heykelcilik, fotoğrafçılık ve filmcilikle dalları ile de ilgilenmiş, Amerikalı animasyoncu Walt Disneyle birlikte yaptığı Destino adlı kısa çizgi film, 2003 yılında en iyi kısa animasyon filmi dalında  Oscar adayı olmuştur.


   
   
   Salvador Dalí hayatı boyunca, sanatı ile olduğu kadar eksantrik giyimi, davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmiştir..Bu davranışların getirdiği kötü şöhret, Dalí'nin geniş kesimlerce tanınmasını sağlamış ve eserlerine duyulan ilgiyi arttırmıştır.


      Salvador Dali 1921 yılında Madrid Güzel Sanatlar Okuluna girdi. Ne var ki, alışılmamış davranışları, kimsenin giydiğine benzemeyen giysileri ve kuralları hiçe sayan resimleriyle okul çevresinde tepkiyle karşılandı. 1925'te sınavlarda başarı sağlayamayınca okuldan atıldı. Dali Madrid'de film yönetmeni Luis Bunuel ile birlikte Bir Endülüs Köpeği (1928) adlı filmi yaptı.

 
   Salvador Dali'nin tabloları düşlerden ve imgelemlerden doğan görüntülerle doludur. Bunlar gerçeküstü, içinde yaşadığımız dünyadan değişik bir dünya yaratır. New York Modern Sanat Müzesi'nde sergilenen Belleğin Israrı adlı tablosunda saatler sanki balmumundan yapılmış da erimiş gibi durur. 
Başka tablolarında da telefonlar, koltuk değnekleri, çekmeceler, kol ve bacaklar yumuşak, bükülebilir, kolayca biçimlendirilebilir bir görünümdedir.
Çalışmalarının çoğu izleyicileri şaşkınlığa düşürür. Londra'da, Tate Galerisi'nde bulunan bir tablosunda, sudaki yansımasına âşık olan efsane kahramanı Narkissos'u el biçiminde gösterir; bu tabloda, tıpkı sinema oyuncusu Mae West'in dudakları gibi bir koltuk ve almacı ıstakoz biçiminde olan bir telefon yer alır.

   Salvador Dali çok yönlü bir sanatçıydı; resmin yanı sıra heykeller yaptı; şiirler, kitaplar yazdı. Ayrıca giysi, vitrin ve mücevher tasarımları, sahne dekorları hazırladı. Olağandışı ve şaşırtıcı kişiliğiyle ölünceye kadar kendinden söz ettirdi. 1936 yılında Londra'da düzenlenen Uluslararası Gerçeküstücülük Sergisi'nin açılışına dalgıç giysileriyle geldi. Salvador Dali 1965'te yayımlanan Journal d'un genie (Bir Dâhinin Günlüğü) adlı yapıtında kendisini şu sözlerle tanımladı;

"Bir deliyle benim aramdaki tek fark, benim deli olmayışımdır."

   Salvador Dalí, 23 Ocak 1989 yılında kalp yetmezliğinden öldü ve Figueres'te kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü.

Belleğin Azmi Salvador Dalí'nin meşhur gerçeküstü eseri:

Belleğin Israrı (1931; Modern Sanat Müzesi, New York) 
Mae West (1934–36; Sanat Enstitüsü, Chicago) 
Aydınlatılmış Hazlar (1929; Modern Sanat Müzesi, New York) 
Delfli Vermeer'in Bir Masa Olarak da Kullanılabilen Hayaleti (1934; Salvador Dali Müzesi; Cleveland) 
İç Savaş Sezgisi (1936; Sanat Müzesi Philadelphia) 
Yanan Zürafa (1936; Sanat Müzesi, Basel) 
Narkissos'un Değişimi (1936–37; Tate Galerisi, Londra)









1 Mart 2016 Salı

KAR TANELERİNİN NOTALARI

                                       - KAR TANELERİNİN NOTALARI-

  Soğuk bir kış günü, tahta kulübeden bakan küçük kız, ufak ellerini suratının çene kısmında birleştirerek camdan birbirine sevinç çığlıklarıyla bağıran çocukları seyrediyordu. Düşen her kar tanesi, Amelie'yi daha çok heyecanlandırıyordu. Amelie de her çocuk gibi mutluluğun tadına varmak, hayatın güzel taraflarını görmek istiyordu. 

   Amelie birden üvey annesinin kızgın sesini duyunca aniden dudağını istemsizce bükerek camdan odağını çekti ve çalışma masasına oturdu. Üvey annesi odayı girdi ve üvey annesi Daniel, Amelie'den ekmek almasını istedi. Amelie kar tanelerini canlı canlı hissedeceği için heyecanla dışarı çıktı. Yeşil paltosunu hızlıca giydiğinde zaten kendini dışarıda bulmuştu. 

   Amelie'nin dışarı çıkar çıkmaz dikkatini piyona ve piyona çalan adam çekti. Amelie, piyonadaki notalara odaklanarak o görkemli sese doğru adımlar atarak kendini ahşap vişne renginde bir evin önünde buldu. Amelie, evin camından baKtığında olgun bir adam piyonanın başına oturmus, notaları tüm hisleriyle beraberinde getirerek müziğinin tadını çıkarıyordu. Amelie, adam müziğini bitirene dek tebessümlerine engel olamadan seyrediyordu. 

   Amelie piyona sesinin durduğunu anlayınca kapıya tıklamaya başladı. Birkaç saniye bekledikten sonra karşısında piyona çalan adamı buldu. Adam Amelie'yi tanıyordu. Amelie'nin annesinin eski arkadaşlarındandı ve  annesi Lydia'nın öldüğü günden beri onun adına bir sürü besteler yazmıştı. Adamın birden gözleri doldu ve Amelie ile biraz sohbet ettikden sonra Amelie, adamdan piyona öğretmesini istedi. Adam, Amelie'ye her baktığında Lydia'yı hatırlıyordu. 

   İlk başta adam, Amelie'ye notaların yerlerini öğretmeye çalıştı. Daha sonra günler geçtikçe Küçük Amelie notaların yerlerine alışmaya başladı. Artık Amelie, adamın yanında kalmaya başladı . Zaten ne üve annesi Daniel ne de babası onunla ilgileniyordu. Adam ve Amelie hallerinden oldukça memnundular . Hatta ikisi dışarıda piyona çalarak para kazandılar. Bu para ile Amelie'ye tatlı küçük bir piyona aldılar. Artık Amelie, piyona çalmak konusunda daha ilerlemeşti. 

   Adamın yazdığı bütün bestelerden ilham alarak kendi bestesini yazmak istediğini söyledi .Böylelikle tüm kasabada bu şarkı ile tanınmak istiyordu. Sonunda, tüm kasabanın karşısına çıkarak ' KAR Tanelerinin Notları' adlı bestesini piyona eşliğinde söyledi ve tüm kasabanın ilgisini çeken Amelie büyüyünce kasabada beyaz kar tanecikli şekilleri olan piyona eğitimi adına okul açtı ve mesleğini piyanistliğe adadı. 

24 Şubat 2016 Çarşamba

YETENEKLERİNİZİ KEŞFEDİN

                 YETENEKLERİNİZİ KEŞFEDİN                                   


  Özünü fark etmek , bireyin bilinçli bir şekilde kişilik yapısının, duygularının, düşüncelerinin, ihtiyaçlarının, davranışlarının ve inanışlarının farkında olmasıdır.Başkaların beklentilerine ve algılarına göre olmamız gerektiğinden farklı olarak, gerçekten kim olduğumuzu anlamaktır. Kendimizi tanımaktır. Karakterimizin güçlü yönlerinin farkında olmak ve onları hayatımızda daha fazla aktif olarak kullanmakla kendimizi daha iyi tanımaya ve anlamaya başlarız.

   Büyük liderlerin özelliği, kim olduklarının ve olmadıklarının farkında olmaları ve bilmeleridir.
Hayatımızın büyük bir kısmı yapamadıklarımız ve onları düzeltme çabalarıyla geçer. Öğretmenlerimiz, ailemiz, yöneticilerimiz bizden zayıf noktalarımızı düzeltmemizi beklerler. Sonuçta, ne olduğumuzun, ne yapabildiğimizin değil, ne yapamadığımızın farkında oluruz.
  Sandığımızın aksine kendimiz ve güçlü yönlerimiz hakkında bilgilerimiz sınırlı, kör noktalarımız bulunuyor. Son zamanlarda, duygusal zeka ve pozitif psikoloji bilimleri çerçevesinde yapılan çalışmalar, güçlü yönlerini ve yeteneklerini daha çok kullanan ve geliştirmeye odaklanan bireyin başarı şansını çok daha artırdığını gösteriyor.
  Güçlü yanlarımızı anlamak ve onları kullanmak, bize kolay gelen ve yapmayı sevdiğimiz şeylere odaklanmak anlamına gelir. Güçlü yanlarımızı bilmek öz güvenimizi ve kendimize duyduğumuz saygıyı da arttırır.

  Karakterimizin güçlü tarafları bilgi düzeyi veya iş becerilerinden ziyade, kişiliğimizi oluşturan unsurlardır. Örneğin cesaret, liderlik, yeni şeyleri öğrenme yetkinliği, yaratıcılık, perspektif…
  Bu tip niteliklerimize odaklanmak, zayıf olduğumuz yönlerimizi tamamen göz ardı etmemiz anlamına gelmez. Zayıf olduğumuz alanları anlamamıza ve bu yönlerimizin gelişimine katkı sağlar. Özellikle bir problem ile karşı karşıya kaldığımız zaman bu yönleri kullanmak, daha kolay ve daha doğal gelen çözümler üretmeye imkân verecektir. Dolayısıyla, güçlü yönlerimiz bize üst düzeyde performansımızla çalışmamıza ve daha kolay öğrenmemizi sağlayacaktır.
  Aynı zamanda bunları fark etmekle kendinize daha fazla saygı duyar, olumlu yönlerinizi onurlandırırsınız.     




16 Şubat 2016 Salı

SANAT VE ZANAAT

                      - SANAT VE ZANAAT-

  
    Sanat, en genel anlamıyla, yaratıcılığın veya hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Sanat sözcüğü genelde görsel sanatlar anlamında kullanılır. Sanat, insanlığın evrensel bir değeridir ve kısıtlı ya da değişik şekillerde bile olsa her kültürde görülür.


   Sanatçı, herkesin duyduğunu, herkesin gördüğünü, herkesin hissettiğini, herkesin düşündüğünü; farklı şekilde duyan, farklı şekilde gören, farklı şekilde hisseden, farklı şekilde düşünen, farklı şekilde yorumlayan, farklı şekilde yansıtandır; duyulmayanı duyan, görülmeyeni görendir. Bunlara kendi yorumunu katandır. Kısacası sanatçı, sanatı bizlere ulaştırandır. Herkes sanatçı olamaz. Yetenek ve sanat yapma isteği ve sevgisi gereklidir.



   Zanaat,
 Maddi ihtiyaçları karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte tecrübe gerektiren, pratik bilgi ve el ustalığı ile yapılan iştir. İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, beceri ve ustalık gerektiren işe zanaat denir.

   Zanaatçı, beceri ve ustalık gerektiren işi yapıp ürettiklerini sergileyen ya da satan kişiye verilen isimdir. Herkes zanaatçı olamaz. Eğitim ve tecrübeye yetenek eklenerek yapılan iştir.






14 Şubat 2016 Pazar

VINCENT VAN GOGH ESERLERİ

                                                 -VINCENT VAN GOGH ESERLERİ-

  Vincent Van Gogh'un yaptığı Yıldızlı Geceler isimli eserin yapımı ''Stary Stary Night'' isimli şarkıya ilham olduğu gibi bir çok sanat severin ilgisini çekmiştir. Eser de daha çok soğuk renkler ve mavinin tonları kullanılmıştır.Van Gogh diğer çizimlerinin aksine bu eseri hayal gücüne dayanarak çizmiştir. Ve bu eseri onu tanıtan eser olarak bilinmiştir. Eserdeki fırça izleri görsele daha çok estetiksel görünüm eklerken renklerin birbirine benzemesi resmi sıkıcı değil de aktif göstermiştir.Üstelik Van Gogh bu eseri resmederken akıl sağlığı gidip geliyordu fakat ortaya yine de güzel bir şaheser çıkardı. Van Gogh'un resimleri o zamanda beğenilmezdi. İnsanlar yaptığı eserlerin kalitesiz olduğunu düşünüp onu aşağılardı. Yeteneksiz olduğunu söyleyerek resim çizmeyi bırakmasını bile istemişlerdi. Fakat ünlü sanatçı hiç kimseyi dinlemeden tek tutunağı olan boyalarına sarılmaya devam etti. Hayattayken eserleri beğenilmeyen Van Gogh, şimdi en çok tanınan sanatçılardan biridir.




Yıldızlı Geceler


   Van Gogh'un bir diğer bilindik eseri ise Ayçiçekleri olmuştur.Bu eser çizilmeden önce Van Gogh tam üç tane eserini 'Ressamlar Topluluğu' adındaki bir sergiye gönderdi.Tam 1 ay boyunca manzara resimleri çizen Van Gogh bu çalışmalarının ardına Ayçiçekleri isimli eserini de ekledi. Bu eserde isem daha çok sıcak renkler kullanılmıştır.Sarının tonları en uygun biçimde kullanılırken arka plan buz mavisi kadar açık bir rengin tonuyla boyanmıştır. Boyanmaktan ziyade ünlü ressamımız Van Gogh, yine fırça izleriyle süsleyerek resmi tamamlamıştır.Bence bu durumda onun eserlerinin farklı kılınması tam da bu noktada meydana geliyor.Boyaları çok derin izler bırakarak kullanması ve fırçanın her vuruşunun tabloda hayranlık uyandıracak izler bırakması...Van Gogh'un bu eserinde sadece canlı ay çiçeklerini değil,solmuş olanları da görmek mevcuttur.Bir vazoda tutulan çiçekler farklı yönlerde büyük,küçük sıralanmıştır.


   
Ayçiçekleri


   Van Gogh, eylül ayında yeni bir eve yerleşmesiyle başka bir eser var etti.Ve adını Teras Kafe koydu. Bu esere yine sıcak renkler hakimdi. Sarı,yeşil ve turuncunun bol kullanıldığı eser yağlı boya ile yapılmıştır.Perspektif en iyi şekilde kullanılmıştır.Adından da anlayabileceğimiz üzere bir kafe resmedilmiştir. Ve kafe içerisinde oturan insanlar çizilmiştir. Kafenin hemen yanına çizilen yol ağzında yine insanlar resmedilmiştir.Bu eser birebir görülen şeyi tuvale aktarılarak tasarlanmıştır.Eserde fırça izleri diğer çizimlerine göre daha azdır. Fakat yine de gözü tamamlayacak şekilde mevcuttur.


Teras Katı

   Bu eserden sonra en yakın arkadaşı, bir nevi ortağı olan Gauguin ile resim sergilerine katıldılar.Fakat araları her zaman iyi değildi. İkisinin de aklı dengesi gidip geliyordu ve ruh sağlıkları bozuktu. Bir gün aralarındaki bu tuhaf gerginlik artınca Gauguin evi terk etti. Bunun üzerine sinirlenen Van Gogh, arkadaşını takip etmeye başladı.Yalnız kalmaktan korkan sanatçı eve geldiğinde ruhsal sağlığına yenik düşerek kulak memesini kesti. Kestiği kulak memesini peçeteye sardı ve bunu bir hediye olarak genelevindeki bir bayana verdi. Bu olay üzerine Van Gogh fazla kanamadan ve depresif ruh halinden dolayı bir süre hastanede tutuldu.

  Bu süre sonrasında hastaneden çıkan Van Gogh zehirlenme paranoyası ve halisülasyonlar sonucu üzerine hastaneye geri dönmüştür. İkinci kez hastaneden çıkması sonucunda artık kasaba onu burada istemiyordur. Bu yüzden Van Gogh kardeşinin tavsiyesiyle akıl hastanesine girmeye karar vermiştir. Van Gogh belirli bir zaman geçtikten sonra Özel bir doktorun gözetimi altında kalmıştır. 70 gün civarı doktoruyla kalan sanatçı, yaklaşık 70 tane yağlı boya resmi çizmiştir. Doktorunu çok seven Van Gogh onun portlerini de çizmiştir. Resimlerinde anladığınız üzere genellikle turuncu,sarı ve mavi kullanan Vincent, yine o renklerle çok sevdiği doktorunu resmetti. Eserde doktorun eli çenesinde,düşünceli bir şekilde durduğu gözükmektedir.Bu sefer arka planda mavi boyanın üzerine sarı fırça lekeleri bırakan sanatçı doktorunun ceketine de aynı uygulamayı kullanmıştır.

Dr.Gachet'nin portresi


    Bu süre zarfında doktoru ve kardeşi ile vakit geçiren Van Gogh ailesine ilk kez bu kadar huzurlu olduğuna dair bir mektup yazsa da bir gün yanına yağlı boyalarını alarak bir tarlaya gider ve orada kendini bir tabancayla öldürür. Zorla kaldığı otele geri dönen Van Gogh'u gören otel sahipleri doktoru arayıp yardım isterler fakat doktor kurşunun çıkarılamayacağına dair bir şey söyler ve kardeşine haber verilmesini ister. Böylelikle Van Gogh hayata gözlerini yumar.






1 Şubat 2016 Pazartesi

SANAT HEVESİ VE KABİLİYET

                               
                                         - SANAT HEVESİ VE KABİLİYET -

 
   İnsanlar genelde sanatın bir yetenek işi olduklarını söylerler. Bunu söylemekle haklılar. Fakat, bir kabiliyetin gelişebilmesi için yardım edilmesi gerekildiğini unutmamak gerek. Sanata heves eden herhangi bir bireyi, kendisinde sanata özgü bir yetenek bulunamayacağına dair kesin bir hüküm vererek kişinin hevesinden vazgeçmesini sağlamak yanlış olur. Bunun yerine bireyde böyle bir kabiliyetin olup olmadığını araştırmak en doğrusudur. Genellikle, heves yeteneğin belirtilerindendir.

   Bir bireyin sanat yönünde kabiliyeti küçük yaşlarında kendini belli eder. Bunun en büyük örnekleri müzik alanında görülmüştür. Bugünlere kadar gelebilmiş iyi bestecilerin ve ünlü çalgıcıların çoğu küçük yaşlarında kendilerini göstermişlerdir. Müzik kadar olmasa bile, diğer başka sanat dallarında bu böyle devam eder. Bir de, bireylerin kabiliyetlerinin doğuştan gelmesi yanında çalışma ve gayretin etkisi çok yüksektir.


   Sanata eğimli ve hevesli olan bireyler hedeflerine ilerleyebilmek için çaba sarf etmelidir . Birey, üzerinde ilerlemek istediği sanat dalına hislerini de katmaya çalışarak sanatçı ruhunu ortaya koymaya özen göstermelidir. Umarım, birey hedefine ulaşabilir. Çünkü, sanat bireyde sevgi hissini uyandırır ve bireye yaşama sevinci verir.


                           

28 Ocak 2016 Perşembe

SANAT VE EVREN

                                                  - SANAT VE EVREN -

   Sanat eserini gerçekleştirebilecek bir ilham kaynağı her zaman gereklidir. Bu ilhamı sanatçılar genelde her varlığın farklı farklı renklere sahip olduğu evrenden alırlar.Sanat sanatçının kendisiyle karşı karşıya gelmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Sanatçı da bu sayede kendini evrenin sonsuzluklarına adamıştır.


   Evren, sanata renk katar. Hatta sanatçının gözünde evren ile sanat , gökyüzü ve gökkuşağı gibidir. Gökkuşağı, evrenin sanata renk kattığı gibi gökyüzüne renk katar. Örneğin ; Okul ve öğrenciler. Okulu bomboş düşünün , öğrencilerin olmadığı bir okulun olduğunu farz edin. Okulun tamamıyla bir anlamı kalmaz. Aynı sanat ve evren gibi. Evren içerisinde sanatı kapsar. Sanat da evren ile kendini renklendirir ve süsler.


   Sanatın değerini oluşturan evrendir. Evrenin içerisindeki tüm varlıklar (Hayvanlar,insanlar,bitkiler, şehirler vs.) sanatçıya birer ilham kaynağıdır. Eğer sanatçı kendine bir ilham kaynağı bulamazsa o eseri tamamlayamaz. Böylelikle, evren sanata güç verir.




                               


26 Ocak 2016 Salı

HAYAL GÜCÜNÜ KULLAN

    -HAYAL GÜCÜNÜ KULLAN-

Hayal gücünü kullan,
Aklındaki hayali kazan,
Kalbinin sesini duyan,
Hayal gücün var senin.

Hayal gücünü kullan,
Sanatını yapan,
Düşüncesini koruyan,
Hayal gücün var senin.

Hayal gücünü kullan,
Şansını kazandıran,
Yaşamını umutlandıran,
Hayal gücün var senin.
 

24 Ocak 2016 Pazar

SANAT AKIMLARININ BİRKAÇI

                                       


                                               - SANAT AKIMLARININ BİRKAÇI -

   Sanat tarihi içerisinde olan sanat akımlarının ortaya çıkışında yönetim şekilleri , sosyal gelişmeler, bilimsel ilerlemeler gibi birçok öğede rol oynamıştır. Bu akımlar kendilerinden önceki akıma bir tepkidir. Rönesans da denge, sadelik , ölçüler önemliydi. Her şey matematikle anlatılıyordu , kompozisyonlarını bile matematiksel kurallara bağladılar. Yeni bir dünya görüşüyle birlikte barok bu kuralcılığa bir tepki olarak doğdu , hareketlilik , derinlik ortaya çıkmış , rönesans resmindeki simetri bozulmuştur. Realizm’den önceki sanatlarda konular, şekiller seçilir en gösterişli bir şekilde yansıtılırdı . İşte doğayı olduğu gibi vermek , gerçekçi olarak canlandırmak için realizm ortaya çıktı . Empresyonizmin ortaya çıkmasında sanayileşmenin , kent yaşamının büyük etkisi olmuş , kendilerini doğaya atan ressamlar güneş ışığını keşfetmişler, güneş ışığının renkler üzerinde yaptığı farklılıkları tuallerine aktarmışlardır . 1.ve 2. dünya savaşı sonrasında ressamlar tepkilerini şaşırtıcı yeni sanat akımları ile ortaya koymuşlardır. Gerçek dünyanın baskılarından bunalıp yaşadıkları dehşet dolu görüntülerden düşler dünyasına sığınmışlardır. Sürrealizm’in (gerçeküstücülüğün) ortaya çıkışı böyle başlar. Sigmund Freud’un bilimsel çalışmaları onları etkiler. Psikoloji ve bilinç altı ile ilgilenirler, resimlerine yansıtırlar. Bilinç altının ve rüyaların gizemli dünyası onları çeker Picasso” sürrealizm bir rüyalar iklimidir ” der . 

   KLASİZM;  Rönesans sanat geleneklerine uygun resim yapma anlayışının hakim olduğu bir sanat akımıdır. Perspektif, ölçü, plan, kompozisyon ve ışık-gölge gibi ana kurallara bağlı kalınarak daha çok realist anlamda resim yapma olarak tanımlanabilir.  

                                                       

  BAROK;  17. yüzyılın başında Avrupa’da yepyeni bir sanat üslubunun doğduğuna tanık olunur. Bu yeni üslup, Rönesans üslubundan ayrı, hatta ona tümüyle karışt bir sanat üslubudur. Sanat tarihçileri, yalnız resim, heykel ve mimarlığı değil, diğer sanat dallarını da kapsayan, temelde Rönesans’tan farklı, yeni bir dünya görüşüne dayanan bu üsluba “Barok Sanat” adını vermişlerdir. 
                                        

  NEOKLASİZM;  18. Yüzyılda, sanatta bir takım yeni gelişmeler kendini göstermiştir. Örneğin sanatçılar için tabiat, aile, aile hayatı, iyilikseverlik gibi çeşitli duyguların sanatçıları ilgilendirmesi ve bu konuların ele alınıp işlenmesi, bu gelişmelerin kayda değer bir bölümüdür. Fransa'da doğan bu anlayış, Sanat Tarihi dilinde "Neo-Klasik Dönem" olarak adlandırılmıştır.  
                                                   
  




23 Ocak 2016 Cumartesi

SANATSIZ BİR HAYAT

                                                    -SANATSIZ BİR HAYAT-

   Sanatsız bir hayatı düşünmek bile istemiyorum. Sanat olmasaydı tüm düşüncelerden ve duygulardan uzak , sadece mantık olarak hareket eden , kendimizi ve çevremizdeki insanları tanıyamayan , iletişim bağı kopuk olan ve düzgün bir dille iletişim kuramayan bir toplum olarak dünyada var olacaktık.


   Düşünün ki ; resimsiz bir hayat , müziksiz bir hayat , edebiyatsız bir dünya. Ne kadar da sıradan ve boş bir yaşam sürdürürdük. Öncelik olarak zaten sanat, kendi dünyalaramıza renk ve anlam katar. Sanat, kişiye mutluluk ve saygınlık verir. Sanat, kişilerin hayal güclerine yön vererek sanatsal yapılarını geliştirir ve hayatta önem kazanır.


   Sanat olmasaydı zaten kişilerin estetik duyguları da gelişemezdi. Sanat bu sayede , gerçek sanat eserlerini görüp tanımamızı ve bir yandan da çevremizde oluşup gelişen çirkinliklere ve duyarsızlıklara karşı direnç göstermemize yardım eden büyük bir unsurdur. Böylelikle sanat dünyamızı iyi tanımamızı ve iyi kavramamızı sağlar.


   İnsanların sanatsız bir hayatda anlamlı yaşadıkları düşünülemez. Sanat, kişinin kendisine ve çevresine renk katar. En kısa özetiyle ; Sanatsız hayat renksiz gökkuşağıdır.


                  vincent, painting, and van gogh resmi

17 Ocak 2016 Pazar

SANAT MI ? BİLİM Mİ ?

                                                     - SANAT MI ? BİLİM Mİ ? -


  Çoğu kişinin fikrine karşın ben sanatı destekliyorum. Kolay bir örnekden yola koyulacağım. İletişim bir toplumda en önemli kavramdır. Bilim istediği kadar ilerlese bile insanların birbirirni anlamadığı bir toplum çöplükden başka bir şeyi ifade edemez.

   Bilimin gerçekleşmesi için sanatın yani dilin gelişmesi gerekir. Tarihde buna örnektir. Tarihi olayların duygularını bazen resimlerle (görsellerle) bazen o zamanın yazı türleriyle anlayabiliyoruz. Ayrıca da düşünsenize müzksiz bir hayat. Müzik olmadan hayat mı olur ? Hem ne deriz '' Müzik ruhun gıdasıdır''.

   Bir de bilimin yenilenmesi gerekir. Sanat ise anlıktır. O an hayal gücünü eserine yansıtırsın. Herkes bilim adamı olabilir. Yanlızca çok çaba ve çalışmak isteyen bir iş . Fakat sanatçı olman için yetenek ve hayal gücü şarttır. Bilim için sanat gereklidir ama sanat için duygu ve düşünceler ön plandadır.


                

11 Ocak 2016 Pazartesi

Vincent Van Gogh

  Vincent Willem van Gogh  30 Mart 1853 yılında doğmuştur. 29 Temmuz 1890'da ölmüştür. Hollandalı ard izlenimli bir ressamdır. Bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı eserleri arasında yer alır.
  Van Gogh gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra da Belçika'da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880'den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris'te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik  akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş; Güney Fransa'da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.
  Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resmi ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır. 1888'de ressam Paul Gaugin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir. Kimi sanat tarihçileri Gauguin ile yaptıkları hararetli bir tartışma sonucu Gauguin'in isteyerek ya da kendini gard amaçlı olarak Van Gogh'un kulağını kestiğini de iddia ederler.

  Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo'dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872'den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir. Van Gogh'un, Theo'ya yazdığı mektup sayısı 600'den fazla iken; Theo'nun, Van Gogh'a yazdığı sadece 40 mektup bulunabilmiştir.
  20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkilemiş olan Van Gogh, fovistlerin ilham kaynaklarından biridir ve emprosyonizmin öncülerinden kabul edilmektedir.


Kaynakça : https://tr.wikipedia.org/